BAM Kararlarında; Tek Satıcılık Sözleşmesi ve Portföy Tazminatı

Tek satıcılık sözleşmesinin sona ermesiyle, tek satıcının oluşturduğu müşteri çevresi sağlayıcıya (veya sağlayıcı da, yeni tek satıcıya) devredilecek olup, sağlayıcı herhangi bir emek harcamaksızın sahip olduğu bu müşteri çevresinden kazanç sağlamaya devam edecektir. Tek satıcının sağlayıcıya yapmış olduğu bu kazandırmanın karşılığının denkleştirilmesi düşüncesi ile portföy tazminatı ortaya çıkmıştır.

Derleyen: Av. Coşkun Oğuzhan

Tek satıcılık sözleşmesi; üretici ile tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen, üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir.(Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 28.09.2016 tarihli 2016/5707 E., 2016/12723 K.)

Tek satıcılık sözleşmesinin sona ermesiyle, tek satıcının oluşturduğu müşteri çevresi sağlayıcıya (veya sağlayıcı da, yeni tek satıcıya) devredilecek olup, sağlayıcı herhangi bir emek harcamaksızın sahip olduğu bu müşteri çevresinden kazanç sağlamaya devam edecektir. Tek satıcının sağlayıcıya yapmış olduğu bu kazandırmanın karşılığının denkleştirilmesi düşüncesi ile portföy tazminatı ortaya çıkmıştır.

Bu husus TTK md.122’de düzenlenmiştir. Buna göre;

II - Denkleştirme istemi

MADDE 122

(1) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;

  1. Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,
  2. Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve
  3. Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa,

 

acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.

 

(2) Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır.

 

(3) Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.

 

(4) Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.

 

(5) Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanır.

 

 


İstanbul BAM
12. Hukuk Dairesi
Esas: 2018 / 1246
Karar: 2020 / 432
Karar Tarihi: 20.04.2020

 

… Dava, münhasır distribütörlük(tek satıcılık) sözleşmesinden kaynaklanan portföy(denkleştirme) tazminatının tahsili istemine ilişkindir. TTK’nun 122/5 m. uyarınca TTK 122.m. hükmü, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacaktır. TTK 122.m. uyarınca tazminat talep edebilmek için, öncelikle karşı tarafla tek satıcılık vb. bir ilişki içinde olunduğunun ispatı gerekir. Tek satıcılık sözleşmesi; üretici ile tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen, üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir(Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 28.09.2016 tarihli 2016/5707 E., 2016/12723 K. sayılı emsal kararı). TTK 122/4 m. uyarınca denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekmekte olup, taraflar arasındaki ilişkinin sona erdiği tarih(en erken 31.08.2012) dikkate alındığında, istem hakkının hak düşürücü sürede ileri sürüldüğü kabul edilmiştir. Davacı taraflar arasında münhasır distribütörlük yani tek satıcılık ilişkisi olduğunu ileri sürmüş ise de, davalı bunu inkar etmiş, davacıya hiçbir zaman münhasır satış yetkisi verilmediğini belirtmiştir. Taraflar arasında akdedilen 01.01.2006 tarihli  Sözleşme incelendiğinde,  “Atama” başlıklı 1.m. uyarınca davalının davacıyı ürünlerinin satışını gerçekleştirmek üzere distribütörü olarak görevlendirdiği, atamanın hususi bir atama olmadığının belirtildiği, münhasır distribütörlüğe(tek satıcılığa) yönelik ifadeye rastlanılmadığı görülmüştür. Kaldı ki  tarafların Türk tabiiyetinde olmaları nedeniyle 805 sayılı Yasanın 1.m. uyarınca İngilizce dilinde düzenlenen sözleşmenin geçersiz olduğu kabul edilmelidir. Davacı davalının belirli ürünlerinin satışının 7 yıl boyunca Marmara ve Ege bölgesinde sadece kendisi tarafından yapıldığını ileri sürmüş ise de, salt fiili uygulama münhasır satış yetkisini ispata yeterli bulunmamaktadır. Yine gerek davanın niteliği gereği mümkün olmaması, gerekse davalı tarafça açıkça muvafakat edilmemesi nedeniyle, ilk derece mahkemesince bu hususta dinlenen tanık beyanlarına da itibar edilmemiştir. Bu durumda davacı, davalının münhasır distribütörü (tek satıcısı) olduğu yönündeki iddiasını ispat edememiştir. İlk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesi doğru olmakla birlikte, bu durumda somut olaya TTK 122.m. uyarınca acentelik hükümlerinin uygulanması gerektiği yönündeki gerekçesi ise hatalıdır. Zira TTK 102 m. uyarınca ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denilmekte olup, somut olayda ise davacının davalı sözleşmelerine aracılık etmesi söz konusu olmadığı gibi ürünleri davalı değil kendi nam ve hesabına satmaktadır, dolayısıyla acentelik hükümlerinin somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu durumda somut olayda TTK 122. m. uygulama alanı bulamayacağından, bu madde uyarınca denkleştirme tazminatı koşullarının da oluşmadığının kabulü gerekmiştir. Kaldı ki münhasır satış yetkisinin ispat edildiği kabul edilse dahi, bu durumda davacının öncelikle sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini ispat etmesi gerekir. İlk derece mahkemesince davacının haklı feshi ispat edemediği kabul edilmiş, davacı tarafça hükmün bu yöndeki gerekçesi istinaf edilmediğinden kesinleşmiştir. O halde ilk derece mahkemesince verilen davanın reddine yönelik karar sonucu itibariyle doğru ise de, gerekçesi değiştirilmiş olduğundan ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353(1)b-2 m. uyarınca hükmün kaldırılmasına ve davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

 

İstanbul BAM

12. Hukuk Dairesi
Esas: 2018 / 710
Karar: 2020 / 39
Karar Tarihi: 16.01.2020

… Dava, münhasır distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesinden kaynaklanan portföy(denkleştirme) tazminatının tahsili istemine ilişkindir.

MÖHUK 24.m. “(1)Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir.... (4)Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır....” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda, davalı, kendisi ile ... arasında akdedilen 09.09.1999 tarihli sözleşme uyarınca davacının davalı adına Türkiye’de distribütörlük faaliyeti göstermesine ilişkin esasların hüküm altına alındığını, bu tarihten itibaren gerçekleştirilen tüm distribütörlük faaliyetlerinin ve buna bağlı işlemlerin bu esaslar çerçevesinde ifa edildiğini,  yine bu sözleşmede İspanya ülkesi hukukunun uygulanmasının kararlaştırıldığını ileri sürmüştür. Ne var ki söz konusu sözleşme davalı ile davacının hissedarı olan dava dışı ... arasında akdedilmiş olup konusu davalı ürünlerinin satılması için davacı şirketin kurulmasıdır. Davacı henüz tüzelkişilik kazanmadan önce düzenlenmiş olan ve tarafı olmadığı bir sözleşmenin  davacıyı bağlamayacağı açık olup, taraflar arasındaki ticari ilişkinin mahiyeti dikkate alındığında  ise Türk Hukukunun uygulanması gerektiği kabul edilmiştir.

TTK’nun 122/5 m. uyarınca bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacaktır. TTK 122.m. uyarınca tazminat talep edebilmek için, öncelikle karşı tarafla tek satıcılık vb. bir ilişki içinde olunduğunun ispatı gerekir. Tek satıcılık sözleşmesi; üretici ile tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen, üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir. (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 28.09.2016 tarihli 2016/5707 E., 2016/12723 K. sayılı emsal kararı). TTK 122/4 m. uyarınca denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekmekte olup, taraflar arasındaki ilişkinin 09.07.2014 tarihinde sona erdiği tarafların kabulünde olduğundan istem hakkının hak düşürücü sürede ileri sürüldüğü kabul edilmiştir.

Davacı taraflar arasında münhasır distribütörlük yani tek satıcılık ilişkisi olduğunu ileri sürmüş ise de, davalı bunu inkar etmiş, davacıya hiçbir zaman münhasır satış yetkisi verilmediğini belirtmiştir. Tarafların da kabulünde olduğu üzere davalının ürünlerinin Türkiye’de satışı davacı ile ortak hissedara sahip ... tarafından yapılmakta iken, tarafların hissedarı oldukları davacı şirket kurulmuştur. Taraflar arasındaki ilişkiyi düzenleyen yazılı bir sözleşme bulunmadığından, davacı tarafça dosyaya sunulan yazışmalar incelenmiştir. Davacı tarafça  28.05.2009 tarihli yazışmalarda davalının davacının tek satıcısı olduğunu kabul ettiği ve müşterilerine bu yönde düzeltme mesajları gönderdiği ileri sürülmüş ise de, yazışmalar incelendiğinde davacının kendisini münhasır satış temsilcisi olarak tanımladığı, ancak davalının bu yönde bir tanımlama yapmadığı, sadece uzun süreli ticari ilişkilerinden söz ettiği görülmüştür.  Yine 22.06.2000 tarihli davalı e-postasında davacının yetkili acente olduğundan söz edildiği görülmüş olup, davacı tarafça istinaf aşamasında söz konusu e-postanın davacının tek yetkili acente olduğuna dair farklı bir tercümesi sunulmuş ise de, davalı tarafın da açıkça itirazına uğrayan bu farklı tercümeye itibar edilmemiştir. Dosya kapsamında mevcut diğer e-posta yazışmaları incelendiğinde de davacıya münhasır satış yetkisi verildiği kanısını oluşturacak düzeyde bir delile rastlanılmamıştır. Davalı tarafça ...’e hitaben  yazılan 11.11.2009 tarihli yazıda da, Türkiye’de kurulacak şirketin davacıyı etkilemeyeceğinin, davalının ürünlerini direkt olarak veya ... Grubunun dışındaki üçüncü kişiler vasıtasıyla ve hatta 1999 yılında akdedilen anlaşmanın uygulamaya konulmasından çok önceden beridir pazarlamasını zaten yapmakta olduğunun, bu durumun ... tarafından bilinmekte ve zaten kabul edilmekte olduğunun, aslında bu durumun spesifik olarak söz konusu anlaşmanın bir parçasını teşkil etmekte olduğunun, davacı ile uzun yıllar çalışma niyetleri olduğunun belirtildiği görülmüştür. Öte yandan bizzat davacı tarafça davacı şirket kurulduktan sonra da bir takım vergisel nedenlerle ürün satışının hisselerinin tümü ...’e ait ... üzerinden devam ettiği kabul edilmiştir. Davacı, ...’nın kendisinin kurulmasından sonra müşterilerle irtibata geçmediğini ve sadece kendisi ile davalının çözüm ortağı olarak hareket ettiğini, gümrük işlemlerini direkt kendisi yapmak isteyen müşterilerin ... üzerinden mal aldığını, ancak tüm bu satışları da kendisinin organize ettiğini ileri sürmüş ise de, bu iddianın yani davacı ile ... arasındaki iç ilişkinin ispata muhtaç olduğu, salt davacı ile ...’nın ortak hissedarlarının olmasının da tek bir şirket olarak kabul edilmelerini sağlamayacağı, ilişkinin dışarıdan görünen haliyle davacının tek yetkili satıcı olmadığı, ... ile birlikte satış yaptığı kabul edilmiştir. Ayrıca davacı, davalının 2009 yılından itibaren direkt satış yapma girişimlerinde bulunmaya başladığını, bir süre engellense de söz konusu satışları yaptığını, 2011 yılında ise davacıyı bertaraf etmek için davalı ... Metal Ltd. Şti.’ni kurduğunu ve bu şirket üzerinden de rekabeti bozacak şekilde satış yapmaya başladığını ileri sürmüş ise de, davacının bu tarihten sonra 09.07.2014 tarihli ihtarnamesine kadar davalıya bu şirket üzerinden satış yapılmasına itiraz ettiğine dair  bir ihtarına da dosya kapsamında rastlanılmamıştır. 09.09.2009 tarihli davacı şirketin kurulmasına ilişkin sözleşmenin 11.maddesinde de  davalı ürünlerinin Türkiye içinde direkt olarak veya davacı dışındaki üçüncü kişiler vasıtasıyla bu konuda davacıyı önceden bilgilendirmek hakkını haiz olarak pazarlanabileceği kabul edilmiş olup, dolayısıyla davacı şirket kurulurken hissedarların iradesinin de davacıya münhasır satış yetkisi verilmemesi yönünde olduğu açıktır. Bu durumda davacı, davalı ...A.’nın münhasır distribütörü(tek satıcısı) olduğu yönündeki iddiasını ispat edememiş olup, TTK 122.m. uyarınca portföy(denkleştirme) tazminatı şartları oluşmamıştır. Bununla birlikte davalı ... Metal San. Ve Tic. Ltd. Şti., taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisinin tarafı olmadığından, iş bu davada bu davalıya husumet yöneltilemeyeceği açıktır. O halde ilk derece mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olup, açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan   dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

İstanbul BAM
13. Hukuk Dairesi
Esas: 2019 / 2292
Karar: 2019 / 1877
Karar Tarihi: 19.12.2019

 

…Dava, haksız rekabetin tespiti, men’i ve manevi tazminat istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, anılan karara karşı davalı tarafça yapılan istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince kabulüyle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, tek satıcılık sözleşmesi, sağlayıcı ile tek satıcı arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen çerçeve niteliğinde ve sürekli bir sözleşme olup, bu sözleşmeyle yapımcı, ürünlerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede tekele sahip olarak satmak üzere tek satıcıya bedeli karşılığında göndermeyi buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu malları kendi adına ve hesabına satarak malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmayı yüklenir. Tek satıcılık sözleşmesinde, sözleşmelerin nisbiliği ilkesi uyarınca kural olarak edimler ve yükümlülükler bu sözleşmenin tarafları arasında geçerli olup, üçüncü kişilere herhangi bir yükümlülük getirmez. Zira tek satıcıya bu bölgedeki tekel hakkını tanımak ve bu olanağı sağlamak yapımcıya düşen akdi bir edim olmaktadır. O halde tek satıcının sözleşmeden doğan bu hakkını üçüncü kişilere karşı haksız rekabet yolu sürmesi  mümkün değildir. Somut olayda dosya kapsamından davalı tarafça satışa sunulan ürünlerin, davacının sözleşme imzaladığı İsviçre’deki orjinal üreticiden davacı tarafça temin edilen mallar olduğu ve yasal yollardan satın alınarak piyasaya sunulduğu anlaşılmaktadır. Bu haliyle davalıların eylemleri, ücretini ödemek suretiyle satın aldıkları orijinal  ürünleri satmaktan ibaret olup, yukarıda değinilen ilkeler ve açıklamalar ışığında, Türk Ticaret Kanununun haksız rekabete ilişkin hükümlerini ihlal eder nitelikte olmadığı gibi, iyiniyet kurallarına aykırı hareket olarak  da değerlendirilemez. Bu durumda, Bölge Adliye Mahkemesince, davalıların anılan eylemlerinin haksız rekabet olarak nitelendirilemeyeceği  hususu göz önüne alınarak karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir." gerekçesi ile;Davacı vekilinin tüm, davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz isteminin kabulü ile dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir. Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.

 

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Davacı tarafından davalılar aleyhine kendilerinden izin ve bayilik almaksızın üçüncü kişiler nezdinde sahibi oldukları internet sitesi aracılığı ile yetkili satıcıymış gibi phonak marka işitme cihazlarının satışını yaptıkları, bu surette haksız rekabette bulundukları iddiasıyla, davalıların haksız rekabetinin tespiti ile manevi giderim talepli dava açıldığı, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulü ile davalıların fiillerinin haksız olduğunun tespiti ile 10.000.TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verildiği, kararın davalılar vekilince istinaf edildiği anlaşılmıştır. Davalılar vekilince, somut olayda TTK 54 vd. maddeleri kapsamında haksız rekabetin oluştuğunun kabul edilemeyeceğinden davanın reddi gerekeceği ileri sürülmüştür. Uyma kararı verilen Yargıtay 11. HD.nin gerekçesinde belirtildiği üzere; "Somut olayda dosya kapsamından davalı tarafça satışa sunulan ürünlerin, davacının sözleşme imzaladığı İsviçre’deki orjinal üreticiden davacı tarafça temin edilen mallar olduğu ve yasal yollardan satın alınarak piyasaya sunulduğu anlaşılmaktadır. Bu haliyle davalıların eylemleri, ücretini ödemek suretiyle satın aldıkları orijinal  ürünleri satmaktan ibaret olup, yukarıda değinilen ilkeler ve açıklamalar ışığında, Türk Ticaret Kanununun haksız rekabete ilişkin hükümlerini ihlal eder nitelikte olmadığı gibi, iyiniyet kurallarına aykırı hareket olarak  da değerlendirilemez." Bu durumda, davalıların anılan eylemlerinin haksız rekabet olarak nitelendirilemeyeceğinden  İlk derece Mahkemesi tarafından "davalıların fiillerinin haksız olduğunun tespiti ile haksız rekabetin menine" dair verilen karar dosya kapsamına, usul ve yasaya aykırı olduğundan davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi kabul edilmiştir.İlk derece mahkemesi manevi tazminata da karar vermiştir. Somut olayda  TTK 54 vd. maddeleri kapsamında haksız rekabetin oluştuğunun kabul edilmediğinden ve  TTK.56/e, TBK.58. maddeleri uyarınca manevi tazminat koşulları oluşmadığından davalı vekilin bu yöndeki istinaf tabininde kabulüne karar verilmiştir.Sonuç itibari ile, Dairemizce benimsenen Yargıtay bozma ilamındaki gerekçeler doğrultusunda istinafa konu edilen ilk derece mahkemesi kararı dosya kapsamına, usul ve yasaya aykırı olduğu tespit edildiğinden,  davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının  ortadan kaldırılarak  yeniden hüküm kurmak suretiyle davacının koşulları bulunmayan tüm taleplerinin reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

 


İstanbul BAM
16. Hukuk Dairesi
Esas: 2017 / 3558
Karar: 2019 / 1733
Karar Tarihi: 13.09.2019

 

 

Davacı vekilinin dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı şirket arasında münhasır distribütörlük/tek satıcılık sözleşmesi bulunduğunu, davalı tarafın 17/12/2014 tarihinde sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini beyanla, portföy tazminatı, maddi zararlarının tazmini ve manevi tazminat talebinde bulunduğu, ilk derece mahkemesinin davanın reddine karar verdiği, davacı vekilinin süresinde istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde ve yargılamada, taraflar arasında münhasır distribütörlük/tek satıcılık sözleşmesi değil distribütörlük sözleşmesi bulunduğunu ve sözleşmenin 18. Maddesine uygun olarak 6 haftalık ihbar öneli verilmek suretiyle feshedildiğini, tazminat koşullarının bulunmadığını savunduğu anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesinin kararında taraflar arasında 2004, 2010 ve 2013 tarihlerinde üçer yıllık distribütörlük sözleşmelerinin imzalandığı, ayrıca 2013 tarihli sözleşmenin son maddesinde, bu sözleşmenin imzalanması ile diğer sözleşmelerin hükümsüz kaldığının düzenlendiği, sözleşmenin 18.maddesinde de sözleşmenin 3 yıl süre için geçerli olduğu, taraflardan herhangi birinin 6 hafta önceden diğer tarafa yazılı ihbarda bulunmak suretiyle sözleşmeyi her zaman feshedebileceğinin düzenlendiği, davalının da bu madde hükmüne dayanılarak uygun önel vermek suretiyle sözleşmeyi feshettiği, TTK nın 122. Maddesinde düzenlenen portföy tazminatı talep edilebilmesi için sözleşmenin sürekli olmasının gerektiği (ilk derece mahkemesi tarafından Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 06/10/2016 tarihli 2016/3761 Esas- 2016/13016 Karar sayılı kararına emsal olarak dayanılmıştır), davacının acente olmadığı, tek satıcı olduğunu iddia ettiği, ancak en son sözleşmede davacının bölgesinin Güzelyurt Bölgesi ve Askeri Kantinler olarak belirlendiği, davacıya sadece perakendecilere satış yetkisi verildiği, davalı tarafın zincir mağazalara doğrudan satış yetkisinin bulunduğu, davacının ulusal zincir mağazalara aktif satış faaliyetinde bulunamayacağı ancak müşterinin ( ulusal zincir mağazası) kendi talebi ile gerçekleşen pasif satışların bu hükmün kapsamında olmadığı ve engellenemeyeceğinin düzenlendiği, yine sözleşmenin 3. maddesinde, davacı tarafın satış hedefini gerçekleştirememesi halinde perakendeciler yönünden davalının başka distribütörleri tayin etme yetkisinin bulunduğunun kabul edildiği, aynı bölgede aynı ürünlerin davacının perakendecilere dağıtımı yanında davalı firmanın satış yaptığı zincir mağazalar tarafından da tüketicilere satışının yapıldığı, bu madde hükmüne göre, davacının tek satıcı olmadığı, ayrıca askeri kantinlere yapılan satışlar ihale yoluyla yapılacağından Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/5505 esas 2014/15301 karar nolu ilamına göre, kamu kurumlarınca açılan ihaleler sonucunda kurulan sözleşmelerde davalı şirket lehine bir müşteri çevresinin genişletilmesinin söz konusu olmayacağı gerekçesiyle davacı tarafın portföy tazminat talebinin reddine karar verdiği, ilk derece mahkemesinin, taraflar arasındaki sözleşmenin 3 yıl süreli olduğu, davacının acente yada tek satıcı olmadığının sözleşme hükümlerinde belirtildiği, davacı distribütörün bölgesi dikkate alındığında askeri ihaleler nedeniyle de müşteri çevresinin genişletilmesi söz konusu olmadığından portföy tazminatı koşullarının oluşmadığına ilişkin kararın gerekçesi ve talebin reddinin yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Davacının portföy tazminat talebi dışında, araçların bedelleri, ödenen kira bedelleri, depo maliyetleri, stok taşıma masrafları, stant ithalatı için ödenen taşıma ve gümrük bedelleri, bankaya teminat mektubu kapsamında bloke edilen paralar ve ödenen masraflar ihbar ve kıdem tazminatları, tahsilatı şüpheli alacaklar, yoksun kalınan kara ilişkin maddi tazminat taleplerinin de, davacı tarafça sözleşmenin 18. Maddesinde düzenlenen "işbu sözleşme için 3 yıl süre için yapılmıştır, taraflardan herhangi biri 6 haftadan önceden diğer tarafa yazılı ihbarda bulunmak suretiyle, sözleşmeyi her zaman feshedebilir, sözleşmenin bu madde uyarınca feshi halinde, taraflar sözleşmenin feshi nedeniyle birbirlerinden herhangi bir tazminat talebinde bulunamazlar" hükmü gereğince talep edilemeyeceği, bu sözleşme maddesinin genel işlem şartı olduğuna ve TBK 21. Madde gereğince geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin davalı savunmasının, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında ileri sürülmediği anlaşılmışsa da; emredici hüküm olmakla resen dikkate alınacağından Dairemizce incelenmiş, tarafların tacir olduğu, sözleşme ilişkisinin 2003 yılından beri devam ettiği, dosya kapsamında bulunan bir önceki 2010 yılında imzalanan sözleşmenin 18. Maddesinde de aynı hüküm bulunduğu, bu maddenin bir tarafın diğer tarafa zorla kabul ettirdiği bir koşul olmayıp, sebep göstermeden fesih yetkisinin ve fesih sonunda tazminat talebinde bulunamayacaklarının her iki tarafa da tanındığı, hükmün davacı tarafça da kabul edilmesi nedeniyle TBK 21. Madde koşullarının bulunmadığı kanaatiyle ilk derece mahkemesinin red kararının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Davacı tarafın manevi tazminat talebi yönünden yapılan istinaf incelemesinde; davacının fesih nedeniyle davacının ticari itibarinin zedelendiğine yönelik dosyada delil bulunmadığı, sözleşmenin süreli olup, uygun önel verilerek feshedildiği ve sözleşmenin 18. Maddesinde bu yolla fesih halinde tarafların birbirinden tazminat talep edemeyecekleri düzenlendiğinden, davacının manevi tazminat talep edemeyeceğine ilişkin mahkeme gerekçesinin yerinde olduğu kanaatiyle, manevi tazminata yönelik istinaf başvurusunun da reddine karar verilmiştir.

 


İstanbul BAM
12. Hukuk Dairesi
Esas: 2018 / 418
Karar: 2018 / 1657
Karar Tarihi: 20.12.2018

 

TTK nun 122/5.maddesi gereğince acente tarafından talep edilebilecek denkleştirme tazminatının niteliğine uygun düştüğü ölçü de tek satıcılara da uygulanabileceği kabul edilmiştir.

 

Denkleştirme tazminatı talep edebilmek için acentelik sözleşmesinin sona ermesinin acente'nin kusuru nedeniyle olmaması, sözleşmenin sona ermesine bağlı olarak işletmeye bağlı müşterilerle yapılmış veya yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme devam etmiş olsaydı elde edeceği ücreti talep etme hakkını kaybediyor olması ,müvekkilin bulduğu yeni müşteriler sayesinde önemli menfaatler elde edilecek olması ,somut olayın özelliklerine göre denkleştirme isteminin karşılanmasının hakkaniyete uygun düşmesidir.

 

Davacı tek satıcının Zonguldak bölgesinde 2000 yılında ,Bartın bölgesinde de 2006 yılından itibaren hizmet verdiği , 21.12.2009 tarihinde her iki bölgenin bayilikleri birleştirilerek bir tek sözleşme haline getirildiği ve 1'er yıllık sözleşme 30 gün önceden sözleşmenin yenilenmeyeceği bildirilmedikçe 1 yıl süre ile uzayacağının kararlaştırıldığı ve birer yıllık yenilemenin 5 yılı aşamayacağı kararlaştırıldığı, böylelikle 21.12.2014 tarihinde sözleşmenin sona ereceği bildirilmekle yeniden sözleşme imzalanmadığından davacı bayiinin kusuruyla sözleşmenin sonlanmadığı anlaşılmaktadır.

 

Davalı tarafın davada ki savunmasının temeli; müvekkili şirketin faaliyet gösterdiği tütün sektörünün özelliği gereği Yönetmeliğin 16/3 maddesine göre sigara satış ruhsatına sahip noktaların talep etmesi halinde üretici ve dağıtıcı firmaların ruhsat almış nihai satış noktalarına satış yapmak zorunda oldukları, davacı bayii'nin müşteri çevresinin geliştirmesinin söz konusu olmadığı, zira ruhsat alan her bir nihai perakende satış noktasının kendiliğinden ilgili bayinin müşterisi haline geldiğini, netice itibariyle davacının yeni bir müşteri çevresi yaratmadığı veya müşteri çevresini önemli ölçüde genişletmediği, bu durumun ...'nın Zonguldak ve Bartın bölgesinde faaliyet göstermeye başladığı tarihteki kutu satış rakamları ve sona erdiği tarihteki kutu satış rakamları ve bayii sayısının karşılaştırılması neticesinde ortaya çıkacağıdır.

 

Somut uyuşmazlıkta öncelikle çözümü gereken husus davacı tek satıcının bölgesinde kazandığı müşterilerin kazanılmasında davacının katkısı bulunup bulunmadığı; çalışılan dönemde edinilen müşteri çevresinin kendiliğinden oluşup oluşmadığı, davacının sözleşmesi sona erdikten sonra davalının bu müşteri çevresinden önemli menfaat elde edip etmeyeceği noktasındadır.

 

Yine davalı vekilinin cevap dilekçelerinden alınan verilere göre; satış rakamlarının bayiilik sözleşmesinin başladığı 2000 yılında Zonguldak Bölgesi'nde 18.795- box, iken sona erdiği 2014 yılında 20.842-box, 2009 yılında bayi sayısı 961 iken, 2014 yılında 806 olduğu, Bartın ilinde; 2006 yılında 9.736 box iken, 2014 yılında 15.663 box, bayi sayısının da 2009 yılında 762 iken, 2014 yılında 646 adede düştüğü anlaşılmaktadır.

 

Bayii sayısının düşmesi doğrudan müşteri çevresinin kaybı anlamına gelmemektedir. Bayii sayısı azalmakta iken satış adedinin artması davalının gelirinin artması anlamına geldiğinden bu durum davacı tek satıcı aleyhine değerlendirilecek bir durum değildir. Zira netice olarak satış rakamının ve dolayısıyla müşteri sayısının arttığı (nihai tüketici )davalı tarafın da kabulünde olduğundan bu artışta davacının çabasının bulunup bulunmadığının üzerinde durulmalıdır.

 

TÜİK verilerine göre 2000 yılında ülke nüfusu 67.840 iken 111.710 adet sigara tüketimi var iken 2008 yılında nüfus 71.510'a çıktığı halde tüketimin 107.859 adede düştüğü anlaşılmaktadır. Ticari ilişkinin devam ettiği 2000 yılından itibaren Dünya Sağlık Örgütünün genel kurullarında alınan kararlar ve örgütün çabaları ile küresel sigara satıcısı şirketler aracılığıyla sigara tüketiminin arttığı ve toplum sağlığını bozduğu ifade edildikten sonra ülkeler de sigara ile mücadele kapsamında yasal düzenlemeleri hayata geçirmişler ve sivil toplum örgütleri de bu düzenlemelere destek vermişlerdir. Ülkemizde 2008 yılında kamuya açık alanlarda sigara yasağı getirilmesiyle tüketimin çok düşmese de artmadığı da bir gerçektir. Bu alanda yapılan mücadele kapsamındaki çabaların da sigara satışı üzerinde ki olumsuz etkileri mevcut olmasına rağmen davacının dolayısıyla davalının satışlarının arttığı bu artışta davacının çabasının mevcut olmaması mümkün görülmemektedir.

 

Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 3.2.5.maddesi bilahare düzenlenen 13 kasım 2010 ve 15 ocak 2012 tarihli tarihli ek protokollerle hizmet bedeli bakımından değiştirilmiş ; 13 kasım 2010 tarihli protokolün 1.maddesinde bayii satış faaliyetlerinin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla bölge dahilinde yer alan cafe, restoran ,bar ,kahvehane gibi satış noktaları dışında kalan bakkal, market gibi satış noktalarında ürünlerin bulunabilirliğini ve perakende satıcılar tarafından tanınma düzeyini maksimum ölçüde artıracak faaliyetlerde bulunmayı taahhüt eder.

 

a)Bayii bu kapsamda; ziyaret kapsamına alınacak satış noktalarına ilişkin ziyaret planlarını hazırlayacak ,uygulamaya koyacak ,gerekli hallerde değişiklik önerecektir.

 

b)Satış faaliyetleri konusunda işbirliğinde bulunacak ve satış noktaları ile iyi ilişkiler kuracak ve sürdürecektir.

 

c)Satış noktalarında ki satış ünitelerinin montajını gerçekleştirecek ve tüm faaliyetleri belirlenen esaslara göre yerine getirecek,

 

d)Bölgedeki satış hacmi ve bulunabilirlik konusunda gerekli raporlamaları yapacaktır.

 

4.madde de bayiinin 1.madde de ki yükümlülüklerini yerine getirmesi karşılığında bayii' e her üç ayda bir kdv hariç 8.395-TL, 15 ocak 2012 tarihli protokole göre de her yıl iki eşit taksitte 20.000-TL hizmet bedeli ödeyecektir. Görüldüğü üzere davalı sektörün özelliği gereği tek satıcının müşteri portföyünün oluşmasında geliştirilmesinde katkısı olmadığını, müşteri çevresinin davacının çabaları sonucu artmadığını savunmakta ise de ; ürünlerin bulunabilirliğini ve perakende satıcılar nezdinde tanınma düzeyini artırma hususunda faaliyette bulunmak üzere davacıya sözleşme süresince hizmet bedeli ödemiştir. Basiretli tacir olarak davranması beklenen davalının fayda getirmeyecek bir faaliyet için davacıya ücret ödemesi beklenemez.

 

Tütün sektöründe nihai tüketici nezdinde reklam yapılması yasaktır. Kamuya açık TAPDK verilerine göre tütün sektöründe davalı şirketin de dahil olduğu 9 ürün sağlayıcı bulunduğu ve satış noktalarında yer alabilmek pazar payını artırabilmek ,koruyabilmek için birbirleriyle rekabet halinde oldukları bir gerçektir. Tek satıcılar bu sektörde de yeni müşteri çevresi kurmak ,devamlılığı sağlamak üzere çaba sarfetmek durumundadırlar. Davalı tarafın ruhsat sahibi her noktanın otomatikman müşteri haline geldiği savunması da yukarıda açıklanan protokoller ve sözleşme içeriğine göre yerinde değildir. Ancak davalının ürünlerinin tüketici nezdinde tanınılırlığının yüksek olduğu, sektörün en yüksek pazar payına sahip olduğu gerçeği de tazminatın takdirinde gözönünde bulundurulmalıdır.

 

Buna göre; Tek satıcının işini aksatmadan yapması, nihai satış noktalarının taleplerini hızla yerine getirmesi, davalının ürünlerinin tanınırlığını perakende satıcı nezdinde artırmak üzere gayret göstermesi gerekmektedir. Davacı tek satıcı yeni ürünlerinin tanıtımının yapılması, eski ürünlere olan talebin karşılanması, eski ürünlerinin satışının devamına yönelik olarak faaliyetlerde bulunduğu sonucuna varılmaktadır.

 

Davacının hizmet verdiği dönemde bayii sayısının düştüğü bir gerçek ise de müşteri çevresinin geliştirilmesi ya yeni müşteri bulunmasına yada var olan müşteri çevresiyle ilişkilerin geliştirilmesi sayesinde kalıcı bir müşteri çevresinin yaratılmış olmasına bağlıdır. Sözleşmenin sona erdiği tarih itibariyle zonguldak bölgesinde 807,Bartın bölgesinde de 646 bayiinin davalıya ve yeni tek satıcıya devredildiği, davacının yerine belirlenen yeni tek satıcının işine başladığı gün bu bayilerle ticaretine devam ettiği anlaşılmaktadır.

 

TTK 122/4 maddesi uyarınca denkleştirme isteminin sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren 1 yıl içerisinde ileri sürülmesi gerekir. Bu sürenin niteliği hususunda öğretide görüş birliği olmadığı, hak düşürücü süre mi yoksa zamanaşımı süresi olup olmadığının yasal düzenlemede açıklanmadığı; maddenin gerekçesinde de sürenin niteliğinin uygulama tarafından belirlenmesi gerektiği, sebebinin de hukuk geliştirme olanaklarının önünün kapatılmaması olarak gösterildiği bu hususun uygulamaya bırakıldığı anlaşılmaktadır. Kanunda dava açılmasından söz edilmediği tazminat talebinin ileri sürülmesinden söz edildiği, 1 yıllık sürenin tazminat talebinin ileri sürülebilmesi için bir hak düşürücü süre olduğu, elde ki kısmi dava da 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olmakla, tazminat isteminin bildirildiğinin kabulü gerektiği, 1 yılık süre içinde tazminat bildirimi yapıldıktan sonra davanın genel zamanaşımı süresi içinde açılabileceği sonucuna varılmıştır.

 

TTK nun 122/2 maddesi uyarınca tazminat acentenin 5 yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Bilirkişi kurulu tarafından yapılan hesaplama sonucunda davacı tek satıcının TTK 122/2. maddesi uyarınca 899.090,74-TL olduğu ancak davacı şirketin tekel durumunda olmasının ve markanın tanınılırlığının yüksek olmasının dikkate alınması gerektiği, marka hakkında yapılan araştırma da pazar payının diğer oyunculara göre çok yüksek düzeyde olduğu, sigara bağımlılığının aynı zamanda sigara markasına bağımlılığı da beraberinde getirdiği buna göre müşteri portföyünün geliştirilmesinin tümüyle davacının çabasıyla olduğunun kabul edilemeyeceği ancak tüm anlatılanlara göre yok sayılamayacağı, nihai tüketicinin perakende satış noktasına geldiğinde öncelikle devamlı kullandığı marka sigarayı isteyeceği gözönünde bulundurulmalıdır.

 

Elde ki dava da 10 yılı aşkın devam eden tek satıcılık sözleşmesinin 21.12.2014 tarihi itibariyle sürenin bitmesi nedeniyle sona erdiği, 2.4.2015 tarihi itibariyle 1 yıllık hak düşürücü süre içinde kısmi dava açılarak denkleştirme istemenin davalıya bildirildiği, tek satıcının sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybettiği, somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde portföy tazminatı ödenmesi hakkaniyete uygun düşmektedir. Davacının TTK nun 122/4 maddesi uyarınca üst sınırın hesaplandığı ancak markanın tanınılırlığı ve davacının tekel konumunda satışlarını yaptığı gözetildiğinde üst sınırın %4 üne tekabül eden ıslah yolu ile talep edilen miktarın ödenmesinin hakkaniyet ölçülerinde bulunduğu, İlk derece mahkemesinin davanın reddine yönelik hükmünün somut olaya ve dosya kapsamına uygun bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde bulunduğundan davanın reddine yönelik hükmün kaldırılmasına; davanın ıslah edilen şekliyle kabulüyle 42.000-TL portföy tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.


Diğer Haberler